Bornocu Ersan 11 Kasım 2015 Çarşamba



Üstadı Muhterem ve Sevgili Kardeşlerim. Bugün burada sunacağım konferansın konusu çok geniş ve kapsamlı olduğu için size mümkün olduğu kadar kısaltarak sunacağım. Bu nedenle konuyu ana başlıkları biraz daha açarak kıymetli vakit ve sabırlarınızı taşırmamaya  özen göstererek sunacağım.

Konferansımızın adından da anlaşılacağı üzere siz kardeşlerimle çok eski yıllara, Mısır dolaylarına mitolojik ağırlıklı bir gezi yapacağız. Umarım bu geziden keyif alacaksınız.

Sözlerime Talât Sait HALMAN’ın "Eski Uygarlıkların Şiirleri" kitabından Nil’e Övgü, adlı şiirle  başlamak istiyorum.

Adın kutlu olsun, Nil.
Yerin dibinden fışkıran
Mısır’ı bekleyen ulu ırmak
Varlığın gizli,
Karanlıksın güpegündüz.
Tanrı Ra, ovaları sula,
Sürüleri doyur diye,
Yaratmış seni.
Denizden uzak çöllere
Su götürüp can veriyorsun
Gökten süzülen çiğdem
Yeryüzü tanrısının gözdesi
Mısır tanrısının baş tacısın,
Elinden her iş gelen TA’nın
Tezgâhlarına nimet getiriyorsun,
Balıkların ulu hakimi,
Suyun armağanlarını,
Bağrında taşıyorsun.
Tapınaklar şölensiz kalmasın
Diye arpayı, buğdayı yaratan sensin.
Hızın kesilmeye görsün
Soluk almaz olur insanlar,
Yoksulluk kol gezer,
Eksilir tanrıların yiyecekleri
Ölüp gider milyonlarca kişi
Cimriliğin tutarsa
Korkuya kapılır bütün ülke
Yas tutar büyük küçük herkes.
Nil kabarınca,
Şenlik olur, bayram olur,
Kahkahayla sarsılır çeneler
Görünür herkesin otuziki dişi.

D.H.Lawrence’in "Ölen Adam, adlı kitabından bir paragrafı da buraya  aktararak konumuza girmeye başlıyorum.

"Ağır ağır girdi, kokulu bir yağ kandilinin aydınlattığı loş iç odaya geçti, kapıyı bir kere daha örttü, Tanrıçanın önünde yanan buhurluğa bir kere daha bir parça günlük attı, bir kere daha alacakaranlığın içinde düşünceye, Tanrıçanın düşlerine dalmak üzere, Tanrıçasının önüne oturdu.

İsis'ti bu. Ama Horus’un anası İsis değil. Yoksun kalmış İsis'ti bu. Arayış içindeki İsis. Boyalı mermerden tanrıça, yoksunluğun, arayışın yeğin acısında yüzünü kaldırmış, eteklerinin incecik yivli süsünün içinden bir bacağını ileriye atıyordu. Ölü Osiris’in, ölüp parçalanmış, parçaları dağılmış, ölmüş parça parça koparılmış, uçsuz bucaksız  Dünyaya parça parça dağıtılmış Osiris’in parçalarını aramaktaydı. Elleriyle ayaklarını bulmalıydı onun. Yüreğini, butlarını, başını, karnını bulmalı parçalarını bir araya getirip derlenmiş bedenine, o beden bir daha ısınıncaya değin, yeniden dirilme, uyanana, İsis’e sarılabilene, onun karnını bereketlendirebilene kadar sarılmalıydı."


Konumuza girmeden evvel M.Ö. 2000'li yıllarda Eski Mısır’da din hayatına bir göz atmakta fayda vardır. Eski Mısır’daki  din hayatının incelenmesinde başlıca iki kaynağa başvurabiliriz.

1 -  Hiyerogliflerle yazılmış dinî metinler, mâbet ve mezar duvarlarındaki dinî inanış ve âyinlerin tasvirleri ve Herodot, Diodorus, Strabon gibi tarihçilerin yazıları.

2 -  Mâbet ve mezarlarda bulunan, ilâhlara ait heykel, heykelcik  ve duvar kabartmaları ve renkli duvar resimleri.


Bu kadar çok ve çeşitli dokümana rağmen Eski Mısır dini tüm detayları ile bilinememektedir. Bunun sebebi de çoğu dinlerdeki gibi temel olan bir kutsal kitabın bulunmayışı ve öğretilerinin, yazılı olmayan ilkelerin öğretilmesi şekli ile verilmesidir. Din, korku, hayranlık ve ruh kavramına dayanır.

Ülkenin kuzeyinde RA, güneyde AMON denilen Güneş Tanrısı ile konferansımızın konusu olan OSİRİS, İSİS ve HORUS, ülkenin en önemli tanrılarıdır. Behçet Necatigil’in küçük mitologya sözlüğünde:

İSİS: Toprağa bet – bereket bağışlayan bir Mısır Tanrıçasıdır. Mısırlılarca bu tanrıça inek başlı ve boynuzları arasında  bir ay yuvarlağıyla tasvir edilirdi. Yunanlılar ve Romalılar ise onu hepten insan biçimine soktular, diye ifade edilmektedir.

MASON sözlüğünde:

OSİRİS : Eski Mısır dini ve mitolojisindeki Asal tanrı. Aslında doğanın etkin ve yaratıcı güçlerini temsil eder. Mısır halkının gözünde çok tanrılı inançlara uygun daha basit bir anlatım ve tanıtıma  gereksinme olduğu için Osiris "Güneş Tanrısı" olarak nitelenmiştir. Nil nehri ile özdeş sayılmıştır.

Osiris Güneş olunca eşi Isis Dünyadır. Osiris Nil olunca Isis Mısır topraklarıdır. Dolayısı ile eski Mısır inancına göre Osiris baba  tanrı, Isis ana tanrıdır. Oğul tanrı olan Horus ise her türlü verimliliği  temsil  eder.

Mısır misterlerinde Osiris ülkenin büyük ve güçlü kralıdır. Sık sık diğer ülkeleri de gezer. Gittiği yerlerde insanlara doğayı kullanmayı, ondan yararlanmayı öğretir. Üstün bir bilgedir. Kardeşi Typhon’un düzenlediği bir komplo ile  tuzağa düşürülerek bir sandığa kapatılıp Nil nehrine atılmıştır. Eşi Isis onu yıllarca usanmadan aramıştır. Bu arayışın sonunda  Osiris’in kapatıldığı sandığı bulmuş , fakat hiç açılmamış olduğu halde Osiris’in cesedi sandıktan çıkmamıştır. Demek oluyor ki Osiris bedeniyle birlikte açılmamış olan sandıktan çıkmış yani Tanrısallaşmıştır. Bunun üzerine İsis de kendini örtmüş ve yüzünü hiçbir ölümlüye göstermez olmuştur. Böylece İsis’de tanrısallaşarak ölümsüzlüğe erişmiştir. Osiris’in bu dinsel nitelikli  efsanesel öyküsü daha sonraki eski misterlerin çoğu için bir esinlenme kaynağı olmuştur. Öylesine ki diğer eski misterlerin efsanelerindeki "Tanrısallaşmış Kahraman" her bakımdan Osiris ile özdeştir. Çağdaş Masonlukta bile Hiram Abif, Osiris ile benzeştirilir. Efsaneyi bir daha yineleyip hafızalarımızı  tazeleyelim.

"Mısır Kralı Osiris, kendisine bağlı halklara medeniyetin sırlarını açıklamak için ülkesinden ayrılırken yönetimi karısı İsis’e bırakır. Yokluğunda Kardeşi Tifon onu yok etmek ve tahtını ele geçirmek için türlü yollara baş vurur. Osiris döndüğünde tertiplenen bir şölene davet edilir. Tifon ölçüleri yalnız Osiris’inkine uyan altın işi ile süslenmiş bir zırh yaptırmıştır. Zırhı görenler hayran olur. Tifon, zırhı en çok kime uyarsa ona vereceğini söyler.

Osiris’de denemek için giyerken zırhı kapatıp çiviler ve nehre atarlar. Osiris’in cesedi dalga ve rüzgarla Finike’de kıyıdaki bir akasya dalının dibine kadar sürüklenir.

İsis, Osiris’in başına gelenleri öğrendikten sonra kocasının cesedini almak için yollara düşer.

Gideceği yolu bilmemektedir, ama her önüne gelene sorar. Başına gelmedik kalmaz. Bir gün rastladığı gençler, aradığı cesedin sularla Finike’ye sürüklendiğini ve bir akasya ağacının dibine yapıştığını söylerler. İsis, Finike’ye gelir. Zırhı bulur, orada Finike Kralı’nın çocuklarına bakıcı olur. Hizmetinin ödülü olarak kral onun tabutu alıp gitmesine izin verir.

Mısır’a döndüğünde gömmek için özel tören yapana kadar ölüyü gizli bir yere saklar. Tifon, hileyle ölüyü bulur ve on dört parçaya bölerek, parçaları değişik yerlere saklar. Isis yeniden aramaya koyulur, parçaları bulur, bunları tekrar birleştirir. Yalnız cinsel organını  bulamaz. Bunun yerine de ikame bir fallus koyar.
Mısır’ın  Ölüler Kitabında ise Osiris ve Horüs şu şekilde ifade edilirler.

BAB 1:

OSİRİS: Osiris ölülerin koruyucu tanrısıdır. Bütün doğan şeylerin simgesi olduğundan ölüler arasındaki yeri tamdır. Çünkü ölüler Galaksilerin denendiği gök nehirlerinde ebediyen dolaşmaya başlamadan belki de evren dediğimiz başlangıç ve oluş olan ışıklı ruhların arasında, artık belleği olmayan zamanda gelişmeye başlamadan, ikinci bir defa daha doğacaklardır. Bu dünya uzayın tanınmaz bedeninde ölü bir hücre, ölü bir dünya haline gelinceye kadar Osiris, yeryüzünde biten her buğday tanesinde, ne kadar ilkel olursa olsun her hayat parçacığında, ölülerin "Kalbi ve Yüzü" olunca onlara yöneltilen her bakışta, Nil’in taşma zamanındaki ter gibi, ellerinden ve ayaklarından süzülen her su damlacığında, yeniden çoğalarak doğacaktır.

Osiris’in destanı devirlerin ilk Firavununun zaferi, kutsal kenti olan Abydos üzerinde yeniden parlasın, ölülerin koruyucusu tanrısı, yaşayanların nefesini ebediyen beslesin, daima aydınlık kabirlerinde  ölüler "Gökyüzünün Anası"  Tanrıça Nout’un kolları  arasındayken, Osiris’ in etkileri onların organlarını canlandırsın, kemiklerini birleştirsin, sihir merasimlerine göre çapraz sarılmış sargıları olan ölüler Osiris’te kişiselleşsin, yeniden doğarak onu çoğaltsınlar.

O, Osiris’in karısı, sihirbaz İsis ağlasın, O, İsis ki insanlara bedenlerinin çürümemesi için ne yapmak gerektiğini, iç organları ayrılıp vazolara konulduktan sonra bedenin nasıl mumyalanacağını öğretti. O İsis ki kardeşi SETH tarafından öldürülmüş sevgilisini, bütün Mısır’a dağılmış ölüsünün (erkeklik organı hariç; çünkü onu nehirde bir balık yutmuştu.) on üç parçasını bulduktan sonra diriltmişti.

RA’nın  oğlu firavun gibi, Osiris’te doğacak ölü için de aynı şey olacaktır. Piramit metinlerinde  yazıldığı, I. Seti'nin dirilişini gösteren kabartma da olduğu gibi İsis ve Horüs ölüyü kutsayacaklar ve ona "Kalk ve Uyan" diyeceklerdir. Ve Ölüler yeryüzünü uzaklaşan ölüler gibi değil gitmekte olan canlılar gibi terk edeceklerdir. Bu ölü firavunlar Osiris’e doğru gidecekler ve onca kez dinledikleri Rahibin sözlerini  hatırlayacaklardır.

"Osiris, sana doğru yükseliyorum, temizliğim ellerimdedir. Tanrıça Tefnout’un önünden geçtim ve Tanrıça beni temizledi, ben bir rahibim ve bu Mâbedin Rahiplerinden birinin oğluyum."

"Bağ çözüldü, bu kapıyı geçmek bilekler serbest kaldı, üstümdeki bütün kötülükleri yere attım" hepsi Osiris’ e doğru gideceklerdir. Yüzleri yeniden hayat ve güç bulacaktır.

BAB 2:

HORÜS: Yirmi değişik şekil altında Horüs Mısır Pantheonunun (Tanrılar Grubunun) en büyük tanrılarındandır. O, Louvre Müzesinde görebileceğimiz, Firavunun önünde zarif kutsama jestini tekrarlayan atmaca başlı Horüs’tür. Piramit tekstlerinde, Seth’i Horüsle  karşı karşıya getiren korkunç savaş ilişkisi anlatılır. Oradan Seth’in nasıl  husyelerini (testis) kaybettiği ve Horüs’ün bir gözünden olduğunu öğreniyoruz. Bu kötülüğü kovalayan, yakalayan ve peşini bırakmayan Horüs, özellikle ölüler tarafından saygı görmektedir.

Çünkü bu ışık yapılı Horüs onların "Gözünü Açmıştır" Böylece Ölüler onun aracılığı ile görebileceklerdir. Nil Kıyılarında canlı iken yürüdükleri zamanki gibi adımlarını ebediyete o kadar kolaylıkla  yöneltebileceklerdir. Önceden yapıtından alıntı yaptığımız S.Mayassis  şöyle  yazmaktadır;

İsis, Osiris’i Horüs biçiminde dirilttikten sonra onu gökyüzüne tanrıların karşısına, yeni şekillere doğru çıkardı. Eski Mısır’lılar içinden çıktığı eski bir şekilden evrim sonucu oluşan her şekle çocuk diyorlardı. Genç bir adam, kendi kendinin çocuğu, çocukluğunun oğulu, yetişkin, genç adamın oğlu, ihtiyarda yetişkininkidir. Horus Osiris’in yeni bir yaşam biçimidir.

Meydan Larousse’u incelediğimizde ise;

İSİS: Mısır dilinde ESİ, Mısır Tanrıçası Kral Tahtı veya Tanrı Tahtı anlamına da gelen bu kelime çok eski bir unvandır. En eski tapınağı Kıptî dilinde NAU-ESİ denilen Neteru tapınağıdır. İsis’in aynı zamanda aşağı Mısır’ın on ikinci ilinin NETERU yakınındaki Yönetim Merkezi Sebennytos’un baş tanrıçası olması da muhtemeldir.

Çok eski zamanlarda İsis ile dokuzuncu İlinin başkenti olan Busirisin Tanrısı arasında ilişki kuruldu. Isis bir ana tanrıça sayılıyordu. Yeryüzünün gelecekteki tanrısı olan oğlu da Horüs genç bir tanrıydı. Busiris’in tanrısı Sebennytos çiftine gösterilen saygıya ortak olunca Osiris adını aldı. Bunun üzerine İsis de Kraliçe - Tanrıça  sıfatıyla kral Tanrının tamamlayıcısı oldu ve  bundan böyle anaların ve çocukların  koruyucusu ailenin gözeticisi olarak kaldı. Efsaneye göre insanların Tanrısı Osiris  erkek kardeşi Set tarafından hunharca öldürüldü. İsis, Osiris’in yeniden dünyaya  dönmesini sağladı. Ondan bir çocuk yaptı. Bu çocuk daha sonra babasının  tahtına oturdu. Bu efsane tarih öncesinden beri Mısır’ın sosyal hayatı için bir medeniyet yaratıcısı olmuştur. İsis Osiris’in bütün tapınaklarında Osiris ile bir tutuldu. Hatta Buto, Koptos, PHILAC tapınaklarında ve İsis ile Hathor’un bir tek tanrı  sayıldıkları daha sonraki dönemde, daha başka tapınaklarda da en baştaki yeri aldı. Başlangıçta yalnız veya çocuk Horüs’ü emziren bir kadın biçiminde  temsil edilirken, ana tanrıçalardan biri olunca İnek, inek başlı bir kadın veya saçları inek boynuzları ile süslü bir kadın olarak temsil edilmeye başlandı.

İsis kültü pek eski zamanlarda gemicilerin uğradıkları limanlarda, adalarda, Akdenizin kıyı bölgelerinde yayıldı ve yerleşti. Helenistik dönemde bu yayılma arttı. İsis kültü Ege adalarında ve çok daha az olmakla birlikte kıta Yunanistan’ı, Anadolu ve batıda  tutundu. Tanrıça İsis Yunan – Roma nitelikleri kazandı. Demeter ile bir sayıldı ve Zeus – Serapis ile bir sayıldı. Roma İmparatorluğu döneminde  Tanrıçaların ilki, her şey olan tanrıça sayıldı. Mısır kültlerinin Roma’ya girişi İmparatorluk dönemine kadar yavaş oldu. Daha sonra, Hadrianus zamanında en yüksek noktasına ulaşan bir hayranlık dönemi  başladı. Dine kabul törenleriyle  arıtıcı ve çileli ibadetleriyle mistik bir din haline gelen bu kültür ve inançların yanında Mısır Bibloculuğu’da gelişti. Galya’da İspanya’da Ren ve Tuna Kıyılarında İsis Tapınakları kuruldu. İsis’e tapınanların  pek çoğu Roma Lejyonlarının askerleriydi. Törenler tapınağın açılış ve kapanışlarında yapılan günlük birer ayin ve kabul törenleriyle büyük genel şenliklerden ibaretti. Şenliklerde ilkbaharda ayin alayı ile getirilen Isis’in gemisi  denize indirilir, sonbaharda da oğlunun gövdesinin parçalarını bulan İsis’in acısını temsil eden Osiris’in bulunuşu töreni yapılırdı.

OSİRİS:  Efsanelerin ve en eski inançların doğuşunda büyük ölçüde etkili oldu. Bitkiler dünyasının hayat gücüydü ve tıpkı kışın toprak altındaki tohum gibi devre devre  dirilmek üzere toprakta gizlenirdi. Aynı zamanda insanlara görünen, onları yeryüzünde yöneten ve onlara sulanmış toprağı işlemeyi öğreten bir  tanrı-kraldı. Sonra  araya İsis girerek  efsanesini zenginleştirdi. Osiris CEB ile NUT‘un oğlu SETH’in kardeşi İsis’in kocasıdır. Durmadan ölen ve dirilen bir tanrı olan Osiris – Seth onu öldürmekte, fakat İsis gövdesinin parçalarını dikerek onu diriltmekteydi. Eski İmparatorluk sonlarında ölüler kralı olarak Anubis’in yerini aldı. Mısırlıların kişisel dindarlıkları onun varlığında en iyi dini düşünce alanını buldu. Helenistik devirde ise efsanesi daha bir kesinlik kazandı ve yabancı düşüncelerle temas sonucu zenginleşti. Osiris her ne kadar İsis’in daha yaygın ününden dolayı sönük kalmışsa da Roma Devrine kadar Mısır kültlerinin hepsinden daha uzun süre varlığını sürdürdü.

Osiris’e daha tarih öncesinden beri bir fetiş şeklinde tapılırdı. Dalları budanmış bir çam kütüğü olan CED, klâsik çağda  Tanrının omurga kemiğini temsil eden bir çeşit sütun oldu. Osiris başka varlıklarla da cisimleşir. Boğa, Onuphis, Kutsal Mendes Koçu, Benu Kuşu gibi yine de özellikle insana benzer şekilde tasvir edilirdi.

Görüldüğü gibi çeşitli kaynaklarda İsis, Osiris ve oğulları Horüs biçimsel olarak farklılıklar arz ederek değerlendirilmektedir. Ancak özde bir değişim  bahis konusu değildir. Hatta Amerikan Masonluğunda masonik yan kuruluşlar arasında Osiris Kızları, İsis Kızları gibi kurumlara da rastlandığı görülmektedir.

Toparlayıcı olması açısından Taner VİDİNLİGİL Kardeşimizin "Hermes ve Hermetizm" adlı konferans metninden alıntılar yapmadan geçemeyeceğim.

Osiris Nil’in iyilik yapan tanrısıdır. Her yıl onun taşması ile Mısır’a bereket getiren bu yüksek varlık bütün her şeye canlılık vermektedir. Osiris deltanın bir mâbududur. Güney Mısır’ın mâbudu olan kuraklık ve kötülük Tanrısı SET ile aralarında bir savaş çıkar bunun sonunda Osiris öldürülür. Ancak karısı İsis ve oğlu Horüs onun cesedini bulurlar. Osiris yeniden iyilikleri ile beraber, fakat bu sefer göğe yükselmiş bir tanrı olarak Mısır’ı himaye eder. Mısır inançlarına göre insan iki elemandan teşekkül  ediyordu. Vücut ve ruh.  Bu iki eleman ölümden sonra da yaşayabilirdi. Eğer bir insan Osiris önünde bütün günahlarını affettirebilirse cennette yeniden yaşayabilirdi. İşte bu suretle Osiris aynı zamanda ölüler tanrısı olmuştur.

İsis ise kadınlık, analık ve bereket fikirlerini temsil eden bir tanrıdır. İsis’i Ön Asya’daki İştar, Kibele, Yunanistan’daki Demeter, Roma’daki Seres ile karşılaştırabiliriz.

Horüs, Amon Ra ile birlikte Güneş Tanrısı’dır. Her sabah yeryüzüne bereket ve ışık  getirmek için yeniden doğar ve bir kayık içinde batıya doğru seyrederdi.

Sırrı Enver BATUR Kardeşimiz ise "Osiris Efsanesi" başlıklı konferansında Hiram Menkıbesini aydınlatmak için Osiris Efsanesinin tetkikinin lüzumlu olduğunu ifade etmektedir.

Gerçekte efsane bitki âleminin her yıl ölümünü, sonra yeniden doğuşunu anlatmaktadır. Her yılın sonbahar mevsimi insana faydalı ve lüzumlu olan her şeyin ölümüne ve her ilkbahar mevsiminde bunların yeniden dirilmesine şahit olmaktır. Eski Mısırlılar diğer birçok halklar gibi bu yeniden dirilmeyi, toprağın ölümden kurtularak hayata yeniden  kavuşmasını kâinatın en büyük bir mucizesi sayıyorlardı. Bu yüzden Mısırlılar her bahar mevsiminde Osiris dramını derin bir vecd içinde temsil ederlerdi. Osiris dramı toprağın en büyük sırrı üzerinde dönüp dolaştığı için Mısır dininin temeli olmuştu. Çünkü bu dram Mısırlılara göre ölüm kalım muammasının anahtarı idi. Mısırlılar Tanrı Osiris’in öldükten sonra dirildiğine bakarak insanın da öldükten sonra dirilebileceğine inanmışlar ve ona göre tedbir almışlar idi. Osiris’ in huzuru hesap yeri idi. Osiris arş üzerinde oturmuş hakimlik ediyor ve ruhları karşısına alarak onları muhakeme ediyordu.

"Huzuruna günahsız geldim ve hayatımda Tanrıları memnun edecek her şeyi yaptım, kan dökmedim, adam öldürmedim, hırsızlık etmedim, fesat çıkarmadım, zina etmedim, mâbetlerinden adaklarından bir şey çalmadım  ve açlara ekmek verdim, çıplakları giydirdim" diyen her ruh derhal Osiris’in topluluğuna katılıyordu. Çünkü yalnız dürüst insanlar ebedî hayata lâyık sayılırdı.

Kardeşlerim, konuşmamızın başlarında Osiris’in tanımını yaparken Mısır Misterleri, Misterler, Eski Misterler gibi ana bir takım isimlerden bahsettik. Konferansımızın bu noktasında  İsis ve Osiris Menkıbesinin esasını vurgulayan Mısır Misterlerinden birkaç kelime ile bahsetmeden geçemeyeceğim. Mister kelime anlamı ile Behçet Necatigil’in Mitologya sözlüğü kitabında;

"İman edenlere günahlarından arınma, öte dünyada mutluluk içinde yaşama sağlayan gizli dinler mensupları. Törenleri gizli tutmayı kutsal bir vazife sayarlardı" demektedir.

Mason sözlüğünde ise;

Eski çağların gizemsel bilgisi. Gizem sır veya muamma anlamına gelir. Etimolojik bakımdan Yunancadaki "Mysterion" teriminden türetilmiştir. Türkçedeki anlamı bakımından ise tekris  ve gizem sözcüklerinin birleşiminden oluşan bir birleşik terimdir.

Tarihte birçok meslek ve sanat kuruluşunun kendilerine özgü gizemleri olmuştur. Daha sonraki dönemlerde bunlarda mister olarak anılmıştır. Operatif Masonluk döneminde bir ara mister ve zanaat sözcüklerinin batı dillerindeki karşılıkları eşanlamlı olarak kullanılmıştır. Çağdaş Masonlukta ise doğrudan misterden değil "Eski Misterlerden" söz edilir. Buradan da eski misterlere geçersek şu şekilde tanımlama ve açıklamalar  getirebiliriz.

Eski çağların ezoterik ve yer yer gizli olan kurumlarından bazılarının öğretileri eski misterler genellikle oldukça derin gizemli bir nitelik taşırlardı. Bu misterlerin   öğretildiği kurumlara girebilmek için, öncelikle çok uzun süren beklenmedik olaylarla dolu zorlu sınavlardan geçmek gerekirdi. Öğretinin temelinde genellikle dinsel kaynaklı bir efsane yatan mit yer alırdı. Bu öyküde haksızcasına öldürülen bir kahramanın tanrısallaşması ve yeniden yaşama kavuşması anlatılırdı. Bu diriliş olayı belirli zamanlarda düzenlenen şenliklerle kutlanırdı. Eski misterlerin bir diğer özelliği de öğretilen gizemlerin büyük bir titizlikle korunması idi. Bu yüzden ancak genel kapsamları öğrenilebilmiş, asıl içrek öğretilerinin ayrıntıları elde edilememiştir.

Bu misterler Spekülâtif Masonluğun ritüellerinin oluşturulmasındaki esinlenme kaynakları arasında yer alırlar. Çağdaş Masonluğun bazı derecelerine ilişkin ritüeller  ile eski misterlerin genelde karşılaştırılması durumunda aralarında yakın benzerlikler görülür. Bazı masonik yazarlar bu olguyu;

"Masonluk eski misterlerin yenilenmesi ve yaşatılmasıdır" şeklinde bile değerlendirmişlerdir.

Eski misterler arasında en tanınmış olanları ise, ADONIS, ATTIS, DIONYSOS, MISIR, HİNT, ELEUSIS, MİTRA, ORFE misterleridir.

Burada  konferans konumuza esas olan Mısır Misterlerinden de birkaç kelime ile söz etmemiz gerekecektir.

Eski Mısır’ın ezoterik ekollerinde geliştirilerek uygulanmış olan gizemsel öğreti sistemleri aynı çevrenin ezoretik öğretileri oldukları için, Mısır Misterleri ile Hermetizmin gerek kapsamları, gerekse sistemleri arasında birçok benzerlikler vardır. Ancak Hermetizmin pek derin, zorlu ve gizli bir çalışması olmasına  karşın, Mısır Misterleri uygulandıkları antik çağlarda biraz daha basit ve biraz daha kolay olarak nitelenebilir. Hermetizmde bir amaç olarak aranan şey öncelikle bilimsel gerçektir. Mısır Misterlerinde ise bilimlerin öğretilmesi yoluyla gizemli, nitelikli bir gerçeğe yönelmek benimsenmiştir. Mısır Misterlerinin asıl kaynağının doğuda olduğu, özellikle Hint Misterlerinden yararlanarak ve esinlenerek geliştirilmiş bulunduğu açıkça bellidir. Bu Misterlerin tümünün en önemli ögesi olan  İsis – Osiris – Horüs  üçlemesi Hint Misterlerindeki Brahma – Vişnu – Siva üçlemesinin tam karşılığı ve tıpatıp benzeridir. Bu misterler uygulandıkları çağlarda tüm rahiplere ve firavunlara  öğretilmiştir. Memfis ve Teb kentleri bu misterlerin öğretim merkezleri olmuştur.
Mısır Misterleri  kendi içlerinde üç türe ayrılırlar. İsis Misterleri, Serapis Misterleri, Osiris Misterleri. Bunlardan İsis Misterleri Hermetizm ile en yakın benzerlikleri gösteren türdür. Görüldüğü gibi Hermes ve Hermetizm ile İsis  Misterleri arasındaki benzeşme ve Osiris’in ölüm ve baka (varoluş) felsefesinin incelenmesi başlı başına bir konferans konusunu teşkil edeceği için bu konuşmamız kapsamı dışında  tutulmuştur.

Serapis Misterleri olarak anılan tür hakkında çağımıza gelinceye kadar pek önemli bir şey öğrenilememiştir. Osiris Misterleri olarak anılan üçüncü tür ise daha sonra eski Yunan Uygarlıklarında  görülmüş olan Dionysos Misterleri ile Elenisis Misterlerinin temel esinlenme kaynağını oluşturmuştur.

İSİS  MİSTERLERİ: Bu misterler doğanın güçlerinin değişiminin ve kendini yenilemesinin öğretimini temel konu olarak alır. Öğretim aşamaları bakımından yedi dereceye  ayrılmıştır. Bu derecelerin isimleri ve özet olarak kapsamları şöyledir;

1 – PASTOFOR         : Doğal ve Fiziksel Bilimler
2 – NEOTOR             : Geometri ve Mimari Bilgiler
3 – MELANOFOR     : Osiris Misterleri ve hiyeroglif  bilgisi
4 - KİSTOFOR          : Sosyal Bilimler ve Hukuk
5 – BALAHAT           : Kimya
6 – ASTRONOM      : Astronomi ve Matematik
7 – PROFETA           : Felsefe


OSİRİS MİSTERLERİ: Bu Misterlerin temel konusu Osiris efsanesine dayanır. Bu efsane diğer birçok eski Misterlerde olduğu gibi kötünün iyiyi öldürmesini ve iyinin yeniden yaşama kavuşmasını işler. Burada Osiris İyi ve Güzel olanın. Kardeşi Typhon ise kötü ve çirkin olanın temsilcisidirler. Böylelikle Osiris Misterleri ölümden sonraki Yaşam – Ruhun Ölümsüzlüğü ve Yeniden Doğuş kavramlarının tümünü ilkel bir biçimde işler. Bunun yanı sıra iyilik ve kötülük arasındaki diyalektik çelişkiyi de ortaya koyar.

Kardeşlerim konuşmamı gene Talât Sait HALMAN’ın eski Uygarlıkların Şiirleri adlı kitabındaki bir dizeyi okumakla noktalıyorum.

Nil’in taştığını görenler ürperir,
Tarlalar gülümser boydan boya,
Nehir kıyıları berekete kavuşur
Gökten Dökülür Tanrı armağanları,
Yüzü güler bütün insanların
Tanrıların yüreği şenlenir.

Kardeş sevgi ve saygılarımla.

Bu yazı ; Bornocu Ersan Tarafından yazılmış olup, , , , , kategorisine eklenmiştir. Bu ve buna benzer yazıları RSS 2.0 . ile takip edebilir, ve eğer istersende bu yazıya 1 yorumda sen yapabilirsin!

0 yorum for " Isis - Osiris "

Cevap Bırakın

Reklam