Bornocu Ersan 11 Kasım 2015 Çarşamba



Chevalier de Ramsay'ın nutku, çeşitli ve dağınık localar halinde çalışan Fransız Masonluğunun, Yüksek derecelere yönelmesinin ilk sebebi, bu cereyanı ateşleyen ilk kıvılcım olmuştur.

Fransız Büyük Locası Büyük Hatibi olan Ramsay, 24 Mart 1737 tarihinde yapılan bir tekrisi müteakip bu konuşmayı yapmış ve Masonluğun ilk saflığına ve Skoçya'da sürdürülmekte olan şövalyelik geleneğine avdet etmesinin gerekli olduğunu vurgulamıştı.

9 Haziran 1686'da Skoçya'nın Ayr kasabasında doğan Ramsay, Edinburg Üniversitesinde "Master of Art" unvanını elde ettikten sonra, önceleri Rahip Poiret'nin sonraları da Cambrais'de Fenelon'un Özel Sekreterliğini yapmış, Sen Lazar Şövalyesi ve Skoçya Baronu olmuş ve 17 Mart 1730 tarihinde Westminster'de Horn Locasında tekris edilmiştir. İlgi çekicidir ki, aynı Loca'da iki ay sonra Montesquieu de tekris olunmuştur.

Ramsay'ın nutku, çeşitli Fransız Localarında yapılan tekrislerde birçok kere okunmuş ve Locaların birçoğunda üçüncü derecenin üstündeki derecelerde de çalışmaya başlanarak Skoç geleneklerine ve şövalyelik ruhuna avdet edilmesine ve böylece çeşitli Ritlerin doğmasına sebep olmuştur; bu Ritlerden biri de (sonraları Eski ve Kabul Edilmiş Skoç Riti haline gelecek olan) 25 dereceli Tekemmül Riti olmuştur.

Ramsay 6 Mayıs 1743'de Saint Germain'de ölmüştür. Cenaze törenine katılanlar arasında, İkinci Charles'ın tahta geçmesi için yapılan ve neticesiz kalan teşebbüsü müteakip, başı kesilmek suretiyle Londra'da idam edilen Fransa Büyük Locası Büyük Üstadı, 5'inci Derwentwater Kontu Charles Radcliffe'in de bulunduğu kaydedilmektedir.

İşaret edelim ki, nutukta övgüyle bahsi geçen "Ansiklopedi" 1728'de Londra'da yayınlanmış olan Efraim Chambler'in "Cyclopaedia"sıdır. Bu ansiklopedi, sonraları D'Alembert tarafından ele alınıp genişletilecek ve Fransız ihtilâlinin fikrî temellerinden birini teşkil eden "Ansiklopedistler" akımı böylece başlayacaktır.

Nutku okurken, yazıldığı yılın Avrupa kültürünü ve o dönemin batılı insanlarının bütün uygarlığın temelinde hristiyan dininin yattığına samimî olarak inandıklarını gözden uzak tutmamak gerekir. Keza tercüme sırasında aslındaki imlâ hataları (meselâ "glouchester" yerine "glochester" kelimesinin kullanılmış olması) ve yazılış şekli olduğu gibi bırakılmış, ilâvesi zorunlu görülen kelimeler parantez içine alınmıştır. Bunun gibi metindeki lâtince ibarelerin de çevirisi yapılmıştır.

Şimdi, sık sık kendisinden bahsedilmesine rağmen, muhtevası günümüzde (yalnız bizde değil, hemen her yerde) pek bilinmeyen nutku okuyalım.


NUTUK

Çok soylu ve nurlandırıcı Hür Masonlar topluluğuna katılmak hususunda tarafınızdan açıklanmış olan asil arzu, bu topluluğa üye olmanız için zorunlu olan bütün niteliklere, yani insanlık, saf bir ahlâk, sır saklama ve güzel sanatlardan zevk alma vasıflarına sizin de malik olduğunuzun şaşmaz bir delilidir.

Likürg, Solon, Numa ve kanun koymuş olan diğer bütün siyaset adamları, kendi müesseselerinin devamlılığını sağlayamamışlardır; getirdikleri kanunların hikmet dolu olmasına rağmen, bunlar bütün ülkeleri ve bütün asırları kapsayamamıştır. Bu Kanunlar zafer ve fetihlerden, askerî şiddetlerden ve bir halkın başkasını ezerek yükselmesinden başka bir gaye gütmedikleri için, ne evrensel olabilmişler ne de bütün milletlerin zevkine, düşünüşüne ve yararına uygun düşebilmişlerdir. Onların temelinde insan sevgisi yoktu. Kötü anlaşılmış ve ifrata vardırılmış vatan sevgisi, bu gibi savaşçı Devletlerde, genel olarak sevgiyi ve insanlığı çok kere mahvetmekte idi. İnsanları temelde ayırt eden şey konuştukları dillerin, giydikleri elbiselerin, oturdukları ülkelerin, taşıdıkları unvanların farklılığı değildir. Bütün dünya tek bir Devlettir ve bu Devletin içinde her millet bir aile, her fert de bu ailenin evlâdıdır. İşte insan tabiatından çıkan bu esasî prensipleri yeniden yaşatmak ve yaymak gayesiyledir ki, bizim Topluluğumuz kurulmuştur. Biz, açık fikirli, yumuşak tabiatlı ve sadece güzel sanatları değil de fazilet, ilim ve dinin büyük prensiplerini seven bütün insanları bir araya getirmeyi, böylece kardeşlikteki yararın bütün insanlığın menfaatine olmasını, bütün milletlerin bundan sağlam bilgiler elde etmelerini ve bütün devletlerin vatandaşlarının, kendi vatanlarına bağlılıktan kopmaksızın, birbirlerini sevmesini öğrenmelerini istemekteyiz. Atalarımız olan ve Hristiyan âleminin her yerinden gelip de Kutsal topraklarda bir araya gelmiş bulunan Haçlılar, her milletten gelen kişileri tek bir Kardeşlik içinde toplamak istemişlerdi. Hiçbir kaba menfaat gütmeksizin, başkalarına tahakküm etmek hususundaki tabiî duygularına kulak asmaksızın, tek gayesi ruhları ve kalpleri birleştiren, insanları daha iyi bir hale getiren ve zamanla, devletler arasındaki ayrılıktan ileri gelen değişik görevlerden sıyrılmaksızın, birçok milletten oluşan ve bunları fazilet ve ilim bağlarıyla birleştirerek yeni ve tek bir halkı yaratacak bir müesseseyi kurmak istemiş olan bu büyük insanlara borcumuz sonsuzdur.

Topluluğumuzun aradığı ikinci nitelik sağlıklı bir ahlâktır. Dinî teşekküller insanları mükemmel birer hristiyan yapmak için kurulmuşlardır; askerî teşekküllerin gayesi gerçek zafer aşkını yaymak olmuştur; Hür Duvarcılar Teşkilâtı ise iyi ve sevecen insanları, iyi ve sadık vatandaşları, sözlerini tutan kişileri, Allah'ı ve dostluğu sadakatle sevenleri, mükâfatlardan çok faziletlerden hoşlananları yaratmak için kurulmuştur.

Polliciti servare fidem, sanctumque vereri, Numen amicitiae mores, non munera amare

(Sadık kalmaya ve dostluk Tanrısının kutsal adına saygılı olmaya, ödülleri değil de gelenekleri sevmeye söz verdik.)

Biz sadece toplumsal faziletlerle yetinmeyiz. İçimizde üç çeşit kardeş vardır; acemiler veya çıraklar, kalfalar veya meslekte ilerlemiş olanlar, üstadlar veya kâmiller. Birincilere ahlâkî faziletleri; ikincilere hamasî faziletleri, üçüncülere de dinî faziletleri öğretiriz. O suretle ki, müessesemiz duyguların bütün felsefesini ve kalbin bütün ulûhiyetini kapsamına alır.

Bunun içindir ki, muhterem bir kardeşimiz şöyle demiştir;

"Mason, Münevver Büyük Üstad Benim heyecanımı kabul ediniz. Onları, Teşkilâtımız bende uyandırdı. Asîl gayretlerim, Beni takdir etmenize Ve en yüksek ve ilk hakikate beni yüceltmeye, Göklerdeki ruhun, Saf ve ilâhî esasına, Hayat ve nurun kaynağına ulaşmama yol açmışsa, mutluyum."

Hüzünlü, vahşi ve herkesten kaçıcı bir felsefe, insanları faziletten uzaklaştıracağı içindir ki, Atalarımız olan Haçlılar masum zevkler, hoş bir müzik, saf bir sevinç ve makul bir eğlence ile felsefeyi sevdirmek gayesini gütmüşlerdir. Bizim eğlencelerimiz haricî âlemin ve cahil halkın düşündüğü gibi değildir. Bütün kalp ve ruh kötülükleri, dine, ahlâka aykırılıklar, inançsızlık ve çılgınlıklar bu eğlencelerin dışındadır. Bizim yemekli toplantılarımız, ruhu aydınlatan, kalbi tatmin eden ve doğru, güzel ve iyinin zevkini ilham eden Horatius'un faziletli yemeklerine benzer.

"O noctes coenaeque Deum... sermo oritur, non de villis domibusve alienis; sed, quod magis ad nos pertinet, et nescire malum est, agitamus, utrumve de vitiis homines, sint virtute beati; quidve ad amicitias usus rectumve trahat nos, et quae sit natura boni, summumque quid ejus"

(Ey Tanrılara lâyık geceler ve ziyafetler, burada başkalarının köşk ve evlerinden konuşulamaz, fakat bizi en yakından ilgilendiren ve bilinmemesi iyi olmayan şeyler tartışılır. Burada insanların parayla mı, faziletle mi daha mutlu olacakları veya dostluğa onları itenin menfaat mi, dürüstlük mü olduğu ve iyiliğin temelinin ve en yüksek şeklinin ne olduğu görüşülür.)

Böylece, Teşkilâtımız Kardeşlerinizi kendi gücünüzle korumanızı, nurunuzla onları aydınlatmanızı, faziletlerinizle onları yüceltmenizi, ihtiyaçları halinde onlara yardım etmenizi, her türlü şahsî garazınızı bir tarafa bırakmanızı ve toplumun barışı ve birliği için elinizden geleni yapmanızı birer görev olarak sizlere yüklemektedir.

Sırlarımız var; bunlar figüratif bazı işaretlerle, konuştukları dil ne olursa olsun kardeşlerimizi tanımaya ve en uzak mesafelerden bile onlarla haberleşmeye yarayan, sessiz oldukları kadar da belâgatlı bir dil teşkil eden kutsal kelimelerimizdir. Bunlar, sık sık aralarına karışıp onları öldüren müslümanlardan korunmak için Haçlıların kullandıkları savaş parolalarıdır. Bu işaret ve kelimeler Teşkilâtımızın bir bölümünü veya bazı ahlâkî faziletleri yahut dinin birtakım misterlerini hatırlatır. Başka hiçbir kuruluşta görülmeyen birşey, bizde vuku bulmuştur. Localarımız bütün medenî milletlerde kurulmuş ve yayılmıştır; buna rağmen sırlarımız hiçbir kardeşimiz tarafından açıklanmamıştır. En hafif, en geveze, en az susmasını becerebilen insanlar, topluluğumuza girince bu büyük ilmi öğrenmişlerdir. Kardeşlik birliği hakkındaki fikir, ruhlar üzerinde böylesine hâkimdir! Bu ihanet edilemeyen sır, bütün milletlerin vatandaşlarını birbirine bağlamaya ve aramızdaki yardımlaşmayı daha kolay ve karşılıklı olarak birbirimize ulaştırmaya çok esaslı bir şekilde hizmet etmektedir. Teşkilâtımızın arşivlerinde bunun birçok örneği mevcuttur. Çeşitli ülkelere seyahat eden kardeşlerimizin, en kanlı savaşların cereyan ettiği dönemlerde bile, her türlü yardıma derhal kavuşabilmeleri için kendilerini localara tanıtmaları yeterli olmuş ve esir düşenler dahi, düşman bulacaklarını zannettikleri yerlerde, kardeşlerle karşılaşmıştır.

İçimizden biri hepimize yüklenmiş olan bu görevleri yerine getirmezse, bilin ki, ona vereceğimiz ceza vicdan azabı, kendi kötülüğünden duyacağı utanç ve Horatius'un şu güzel sözleri gereğince cemiyetimizden kovulma olacaktır;

"Est et fideli tuta silentio merces; vetabo qui Cereris sacrum vulgari arcanae, sub iisdem sittrabibus, fragilemque mecum salvat phaseion..."

(Sadık bir susmanın da bir ödülü vardır; fakat Tanrıça Ceres'in sırlarını açıklayan kişinin benimle aynı dam altında olmasını veya benimle birlikte hafif bir tekneyle denizde kurtulmuş olmasını asla istemem)

Evet, Ceres'le Eloisis'in, Mısır'da İzis'in, Atina'da Athena'nın, Fenikelilerde Uranya'nın ve İskit diyarında Diyana'nın şerefine yapılan bayramların bizimle çok ilgisi vardır. O sıralarda da Nuh ve Patriyark'ların eski dinlerinden kalma birtakım misterlerin âyinleri yapılırdı.

Sonunda yemekler yenir, içkiler içilirdi ama, zamanla putperestlerin kendilerini kaptırdıkları aşırılık ve ahlâksızlıklara düşülmezdi. Bu utanç verici olayların sebebi, ilk toplulukların aksine, her iki cinsten insanların bu toplantılara kabulü olmuştur. Bu gibi suiistimallerin önüne geçmek maksadıyladır ki, Teşkilâtımız kadınları arasına almaz. Biz kadınların sır tutmayacaklarını düşünecek kadar adaletsiz değiliz. Ancak onların huzuru prensip ve geleneklerimizin saflığını bozabilir.

Teşkilâtımızın aradığı dördüncü nitelik ilme ve güzel sanatlara karşı ilgi duyulmasıdır. Böylece Teşkilâtımız az sayıda insandan oluştuğundan bu kadar geniş bir alanda faaliyet gösteremeyeceği için, hiçbir akademinin tek başına başaramayacağı bu büyük işe himayeniz, cömertliğiniz ve çalışkanlığınızla katkıda bulunmanızı sizlerden beklemektedir. Almanya, İngiltere, İtalya ve diğer yerlerdeki bütün Büyük Üstadlar, ilim ve sanat adamlarını kardeşliğimize katılmaya ve güzel sanatlarla faydalı ilimler hakkında evrensel bir Ansiklopedinin vücuda getirilmesi için malzeme toplamak maksadıyla birleşmeye davet etmektedirler; ancak ilahiyatla siyaset bundan istisna edilmektedir. Bu işe Londra'da başlanmış olup, bir kaç yıl içinde bitirilecektir. Bu eserde sadece teknik terimlerle bunların anlamları izah edilmemekte, fakat her ilim ve sanatın tarihi, prensipleri ve metodları da açıklanmaktadır. Bu suretle bütün Milletlerin bilgileri bir eserde toplanacak ve bu eser yüksek sanatlarda güzel, iyi, nurlu, sağlam ve faydalı olan ne varsa Evrensel bir Kütüphanede bir araya getirecektir. Bu eser, yeni bilgilerin ilâvesiyle her asırda büyüyecek ve güzel ve yararlı bilgileri edinmek zevkini her yere yayacaktır.

Hür Duvarcı unvanı lâfzî, kaba ve maddî manada alınmamalı, kurucularımızın basit taşçı işçileri veya sanatı derinleştirmek isteyen meraklılar oldukları zannedilmemelidir. Onlar, sadece haricî âlemdeki mâbedlerin inşasına kendi çalışma ve varlıklarını harcamak isteyen mahir mimarlar değil fakat aynı zamanda, Yücelerin Yücesinin canlı mâbedlerini nurlandırmak, yaratmak ve korumak isteyen dinî ve askerî Prenslerdi. Ben de Teşkilâtımızın tarihini, daha doğrusu yenileşmesini açıklamak suretiyle, size şimdi bu hususu ispat etmek istiyorum.

Karanlık bir geçmişte kaynağı kaybolmuş her Aile, her Devlet, her İmparatorluğun masalı ve hakikati, efsanesi ve tarihi vardır. Bazıları kuruluşumuzu Süleyman'ın, bazıları Musa'nın, diğerleri İbrahim'in, diğer bazıları Nuh'un, hatta ilk şehri kurmuş olan Enok'un veya Âdem'in dönemine kadar götürürler. Kaynaklarımızı inkâr etmeksizin, çok daha yakın olaylara geçiyorum. İşte XI yüzyıldan beri kardeşliğimizin merkezi olan Büyük Britanya'nın arşivlerinden, İngiliz Parlamentosunun tutanaklarından topladıklarımın ve imtiyazlarımızdan ve İngiliz Milletinde canlılığını koruyan geleneklerimizden sık sık bahseden belgelerin bir kısmını sizlere sunuyorum.

Filistin'deki Haçlı seferleri zamanında, birçok Prens, Senyör ve vatandaş bir araya gelerek Kutsal Topraklarda Hristiyan Mabetlerini inşa etmek ve bunların mimarisini ilk esaslarına (uygun bir hale) getirmek hususunda taahhütlere girdiler. Keza müslümanlar'dan gizlenerek birbirlerini tanımak için, dinin esaslarından çıkarılan eski işaret ve sembolik kelimeleri kullanmakta da anlaştılar. Bu işaret ve kelimeleri, çok kere mihrabın önünde bunları asla açıklamamak vaadinde bulunanlardan gayrısına bildirmemekte idiler. Bu kutsal vaad, denildiği gibi nefret edilecek bir yemin olmayıp, bütün milletlerdeki Hristiyanları tek bir kardeşlik içinde birleştirmeye yönelik saygıdeğer bir bağ idi. Bir müddet sonra, kuruluşumuz Kudüs Sen Jan Şövalyeleriyle birleşti. O tarihten beri Localarımız Sen Jan Locaları adını taşırlar. Bu birleşme, ikinci mabedi inşa ettikleri zaman İsrailoğullarının yaptıklarına çok benzemekte idi. Çünkü onlar da bir ellerinde mala ve alçı tutarlarken, diğer ellerinde de kılıçla kalkanı taşımakta idiler.

Buna bakarak Kuruluşumuzun Bakanallerin bir yenilenmesi olduğu sanılmasın; müessesemiz yakın geçmişte kurulan ve Kutsal Topraklarda Atalarımız tarafından yenilenen ve Cemiyetin masum zevkleri meyanında en yüce hakikatin anısını canlandırmaya yönelen ahlâkî bir kuruluş olmuştur. Krallar, Prensler ve Senyörler Filistin'den ülkelerine döndüklerinde, çeşitli Localar kurdular. Son Haçlı seferlerinden sonra Almanya, İtalya, İspanya, Fransa ve Fransızlarla Skoçyalılar arasındaki sıkı bağlılık sebebiyle, Skoçya'da birçok loca kuruldu; Skoçyalı Steward Lordu Jacques, MCCLXXXVI yılında Skoçya'nın batısındaki Kilwinning'de, Skoçya Kralı Üçüncü Alexander'in ölümünden bir ay sonra ve John Baliol'un tahta çıkmasından bir yıl önce kurulmuş olan bir locanın Büyük Üstadı olmuştu. Kendisi biri İngiliz diğeri de irlandalı olan Glocester ve Ulster Kontlarını Hür Duvarcılar olarak Locasına kabul etmişti.

Zamanla localarımız ve törenlerimiz, birçok yerde ihmal edilmeye başlandı. Bu sebepledir ki, müessesemizden bahseden tarihçiler sadece İngilizlerdir. Çünkü müessesemiz bütün haşmetiyle Skoçyalılar arasında yaşadı ve krallarımız (Fransız Kralları) yüzyıllar boyunca kendi kutsal şahıslarının korunmasını onlara emanet etti.

Haçlıların acı maceralarından, hristiyan ordularının mağlubiyetinden ve Mısır Sultanı Bendoidar (Baybars)'ın zaferinden sonra, sekizinci ve sonuncu Haçlı Seferini müteakip, İngiltere Kralı Henry III'ün oğlu büyük Prens Edward, Kardeşleri için Kutsal Topraklarda güvenlik bulunmadığını anladığı ve hristiyan askerlerinin geri çekildiklerini gördüğü için, hepsini ülkesine götürdü ve bu Kardeşler İngiltere'de yerleşti. Bu Prens kahramanların bütün niteliklerini haiz olduğu için, güzel sanatları sevmiş, müessesemizin koruyucusu olduğunu ilân etmiş, Kardeşlerimize yeni imtiyazlar tanımıştı; neticede de Kardeşliğimizin bütün üyeleri, atalarının izinden yürüyerek Hür Duvarcılar adını kullanmaya başlamışlardı.

O zamandan beridir ki, İngiltere, müessesemizin merkezi, Kanunlarımızın koruyucusu ve sırlarımızın muhafızı oldu. Onaltıncı yüzyılda Avrupayı parçalamış ve felâketlere uğratmış olan dinî ayrılıklar, kuruluşumuzu kaynağındaki saflıktan kopardılar. Dönemin önceden edinilmiş kanaatlerine aykırı olan birçok törenimiz değişikliğe uğradı, veçhe değiştirdi ve kaldırıldı. Böylece birçok kardeş tıpkı eski Yahudiler gibi, kanunlarımızın ruhunu unutarak, lâfza ve dış görünüşe bağlandı; hatta kanunlarda yenilikler yapılmaya başlandı. Yapılması gereken, her şeyi ilk temeline yeniden oturtmaktı. Bu iş, dinin ve hükümetin kanunlarımıza yardımcı oldukları bir ülkede zor olmasa gerektir.

İnsanlığı bütün faziletlerle aydınlatan Kralların en seveceninin hükümdarlığı ve hayal ettiği en güzel şeyleri gerçekleştirebilmiş bir Başbakanın hükümeti altındaki Fransa'ya, bu Kralî Sanat İngiliz adalarından geçmeye başlamıştır. Barış sevgisinin, kahramanların fazileti haline geldiği bu mutlu günlerde, Avrupa'nın en maneviyatçı milletlerinden biri olan bu Millet müessesemizin merkezi olacaktır. O, çalışmalarımıza, Anayasalarımıza ve Geneleneklerimize, temeli Hikmet, Kuvvet ve Zekâ Güzelliği olan mesleğimizin ana vasıfları olan zarafet, incelik ve zevki getirecektir. Tıpkı okullarda olduğu gibi, Localarımızda da Fransızlar seyahat etmek zorunda kalmaksızın, bütün milletlerin karakterlerini tanıyacaklar ve yabancılar da Fransa'nın bütün milletlerin vatanı (Patria gentis humanae) olduğunu tecrübeyle öğreneceklerdir.

Bu yazı ; Bornocu Ersan Tarafından yazılmış olup, , kategorisine eklenmiştir. Bu ve buna benzer yazıları RSS 2.0 . ile takip edebilir, ve eğer istersende bu yazıya 1 yorumda sen yapabilirsin!

0 yorum for " Chevalier De Ramsay'ın Nutku "

Cevap Bırakın

Reklam