Bornocu Ersan 11 Kasım 2015 Çarşamba



Bu derece, Skoç Ritinin «Tarifi veya Tavsifi İmkânsız» diye nitelendirilen Tekemmül (Olgunlaşma) derecelerinin ilkidir. Derecenin ne suretle doğduğu veya kabul edildiği kesinlikle belli değildir. Ancak 1742 yılında yayınlanan ve Rahip Perau'ya atfolunan «Franmasonların Sırrı» adlı kitapta, bu derece hakkında şöyle denildiğine tesadüf olunmaktadır: «Mutad masonların haiz oldukları sırrın dışında, onlara üstün olduğu iddia olunan ve «Skoç» diye adlandırılan bir Rit'in varlığı hakkında Franmasonlar arasında belli bir rivayet dolaşmaktadır. Bu Rit'in gerçekten var olup olmadığı hususunda fikir beyan edecek değilim, hakkında kötü konuşmaktansa sadece bu Rit'in esrarını bilmediğimi söylemeyi tercih ederim. Beyan edebileceğim tek şey bu Rit'e mensup olanların kendilerine mahsus bir sırra sahip olduklarından, bunu kıskançlıkla koruduklarından, hatta masonluğun üstadlarından bile bunu gizlediklerinden ibarettir».

Bu derece, üçüncü derecenin bir nevi devamıdır. Hiram Abi ölünce, Mabedin inşası yarım kalmıştır. Bu sebebledir ki Kral Süleyman, her şeyden önce, Hiram Abi'yi gömmek işi ile meşgul olur. Bunun için de büyük mimarın başyardımcısı olup, Mabedin inşası için gerekli olan keresteleri temin maksadıyla 30.000 işçinin başında Lübnan dağlarındaki sedir ormanlarına gönderilmiş olan Adonhiram'ı acele olarak geri çağırır, seçtiği diğer altı mimarla birlikte kendilerine 4.Dereceyi tevcih eder ve Hiram Abi'nin naaşını gömmek, fakat bu yeri kimseye ifşa etmemek görevini de onlara verir. Bu 7 kardeş Hiram'ın naaşını (mezarı inşa edilinceye kadar) muvakkaten Mabedin eşiğine gömerler.

Mâbed bir parmaklık veya trabzanla ikiye ayrılır. Duvarlar beyaz veya gümüşî gözyaşı damlaları ile bezenmiş siyah örtülerle kaplıdır. Tablosu bir büyük dairenin ortasında bir üçgen, üçgenin ortasında da ışık saçan yıldızdır. Bunun ortasında ibranice YOD harfi yer alır.

Loca dokuzar kollu 9 şamdana konmuş 81 mumla aydınlatılır. Bazen üçer kollu 3 şamdanla da yetinilir. Doğuda Musa Kanunlarının ilk olarak içine konulduğu «ahit sandığı» ve çölde gökten gelen mayasız (hamursuz) ekmeklerin üzerine konulduğu bir masa da bulunur.

Kıyafet şöyledir: eşarp mavi, kenarları siyahtır. Boyundan geçirilir. Ucunda derecenin bijusu olan fildişi bir anahtar bulunur. Anahtarın kilide sokulan ve bunu açan kısmı Z harfini teşkil eder. Eldivenler siyahtır. Bazan siyah astarı dışa kıvrılmış beyaz eldiven de kullanılır. Önlük beyaz, kenarları siyahtır. Kapak kısmı gök mavisi olup ortasında açık bir göz bulunur. Önlüğün ortasında da (Z) harfi ve bu harfin iki yanından çıkan bir defne ve bir zeytin dalı bulunur.

İşaret sağ elin işaret ve orta parmağını ağıza götürmek suretiyle verilir. Karşı işaret, aynı hareketin sol elle yapılmasıdır. Dokunuş, üstad şeklinde ellerin karşılıklı olarak tutulmasından sonra, elin yine karşılıklı olarak, sağ kolun dirseğine kadar götürülmesidir.

Darbe ve alkış 3+1, bazen 6+1, yaş 3X27 yani 81, bazı ritüellerde (2'nin kübü)dür. Çalışmalara gün ışığının karanlıkları kovduğu zaman, yani şafak sökerken başlanır, gün bitiminde, yani gece vakti son verilir.

Kutsal kelimeler bazı ritüellere göre YOD - ADONAY - IVAH'tır. Diğer bazı ritüellerde ise YAHO - ADONAY - YAH kelimeleri yer alır. YOD, Kabala'daki manasına göre Allah, Başlangıç, Vahdet anlamına gelir. ADONAY İbranicede, dinî manada Efendi, Efendimiz yani Allah demektir. IVAH ise Jehovah'ın kısaltılmış şeklidir. YAHO - ADONAY - YAH ise hep Jehovah kelimesinin değişik şekilleridir. Esasen sadece He-Hi (Arapçada Hu - Hü - Hüve) harfi «O» anlamına gelir ve her iki dilde de Allah'ı ifade etmeye kifayet eder.

Geçiş kelimesi bazı ritüellerde ZİZON'dur. Ancak bu kelimenin hiçbir dilde anlamı yoktur. Doğrusu ZİZA'dır ki, İbranicede Işık - Ziya anlamına gelir. Albert PİKE Kardeş bu kelimenin Süleyman Mabedini çevreleyen parmaklığın adı olan Geison'dan galat olduğunu ileri sürmekte ise de ZİZA yerine kullanıldığını kabul etmek daha yerinde olur. Nitekim bir çok Ritüelde ve birkaç yıldan beri Ritüelimizde ZİZA kelimesinin yer aldığı görülmektedir.

Kabul merasimi şu şekilde cereyan eder. Aday ayrı bir odada hazırlanır. Gözleri bir bantla bağlanır ve bu banda küçük bir gümüş gönye tutuşturulur. Bazen başı siyah bir tülle örtülür. Boynuna bir ip geçirilerek Mabede alınan adayın ağzı Sır Mühürü ile mühürlenir ve sağ elinin işaret ve orta parmağı dudaklarına götürülür.

Aday Mabette dört (bazı ritüellerde üç) seyahat yapar. Birinci seyahat sırasında, masonluk sayesinde karanlıklardan çıkıp bâtıl itikatlardan kurtulmuş olan adaya, yeniden bâtıl itikatlara kapılmaması, putlar yapmaması, kelimelerin dış anlamları ile yetinmemesi, ancak doğru olduğuna kanaat getirdiği fikirleri benimsemesi yolunda tenbihlerde bulunulur.

İkinci seyahat sırasında kimseye körü körüne inanmanın doğru olmadığı, başkalarının kanaatlerine saygı duymakla beraber, gerekli incelemeleri yapmadan bunları doğru olarak kabul etmenin hatalı olduğu, insanların her zaman değişebilen ve aksi isbat olunabilinen fikirlerine «gerçek» damgasını vurmanın doğru olmadığı açıklanır.

Üçüncü seyahat sırasında uzaydaki sayısız gezegen ve yıldızlardan, dünyamızdaki yine sayısız küçük varlıklara kadar hayatın çeşitli biçimleri karşısında insanın ne kadar zayıf olduğunun idrak edilebileceği, bütün evreni yöneten büyük kanundan daha çok hayranlık uyandıran bir şeyin düşünülemeyeceği adaya anlatılır. Nihayet dördüncü seyahatte masonluğun adaydan adaleti sevmeyi, ona saygılı olmayı, onun yolunda yürümeyi, bütün kalbiyle adalete hizmet etmeyi istediği izah olunur.

Bunu müteakip adayın başındaki tül veya gözlerindeki bant ve boynundaki ip çıkarılır ve kendisine yemin ettirilir, başına zaferi ifade eden defne yapraklarından örülmüş bir taç konur, önlük kuşatılır, derecenin eşarbı boynuna geçirilir ve merasim sona erer.

Derecenin çeşitli sembolleri vardır. Şimdi bunları birer birer gözden geçirelim.

Bir kere Adonhiram, İbranicede «Büyük Üstad» veya «Mükemmel Efendi» anlamına gelir. Derecenin tablosu daire ile üçgeni birarada ve içice gösterir. Daire merkezindeki nokta kadar küçük olabileceği gibi, sonsuzluğu kapsamına alacak kadar da büyük olabilir. Daire parçalara bölünemez ve bölündüğü takdirde elde edilen şekil veya şekiller artık daire olmaz. Buna karşılık bir kareyi dörde, sekize bölersek, birçok kareler elde edebiliriz. Aynı şey üçgen için de söylenebilir. Bu itibarla gönye ile çizilen kare veya üçgen dünyayı, pergelle çizilen daire ise uzayı, Kosmos'u, evreni ifade eder. Bu böyle olunca üçgen veya kareye nisbetle dairenin çok daha mükemmel bir geometrik şekil olduğu anlaşılır.

Yaşı ifade eden ve 3 katı alınan 27 rakamı ay takvimine göre bir aylık süreyi ifade eder. Bu dereceye İykaaf edilen ve Ketum Üstadlar arasına giren aday, daha önceki üç derecede üç defa 27'yi tamamlamış olduğu içindir ki, bu derecedeki yaşı 3X27'dir.

4.Dereceye iykaaf edilen Kardeşin gönyeden pergele geçtiği de kendisine bildirilir. Bu sembolle anlatılmak istenen manalar çeşitlidir. Bir kere şimdiye kadar kendisini dürüst ve güvenilir bir hale getirmekle uğraşmış, bunun için de gönyeyi kullanmış olan Kardeşe 4.Dereceye geçmekle teşebbüs sahibi olmak, çevresiyle ilgilenmek zorunda olduğu anlatılmaktadır. Denize atılan taş cesametine, ağırlığına ve düşüş hızına orantılı olarak dalgalar meydana getirdiği ve bu dalgalar halkalar halinde etrafa yayıldığı gibi, Ketum Üstad da çevresinde halkalar çizmek, çevresinin sosyal problemleri ile meşgul olmak mecburiyetindedir ve büyük ve ağır bir taşın çıkardığı dalgalar gibi mümkün mertebe geniş ve sürekli daireler çizmeli, çevresi üzerindeki etkisi büyük ve devamlı olmalıdır.

Bundan başka, gönyeden pergele geçen Kardeşe gönye ile tesbit edilen iki buutlu dünya işlerinden maada, pergelle ihata olunabilen üç buutlu kozmik âlemi de incelemek zorunda olduğu da anlatılmış olmaktadır.

Derecenin sembolü olan kırık anahtarın anlamı üzerinde de duralım. Anahtar çok eski zamanlardan gelen bir semboldür. Eski Mısır Tanrılarının ve tanrılaştırılan firavunların elinde «ANK» denilen, bir tarafı halkalı bir haçı andıran bir anahtar görülür.

Mısır dinine göre ölüm tanrısı olan Osiris'in elindeki bu anahtar, Nil'in sularını açmayı, yani vadinin sular altında kalan topraklarına bereketin gelmesini, diğer bir deyimle ölmüş olan çölden hayatın fışkırmasını sağlardı. 4. derecede anahtar Hiram'ın muvakkat mezarının kapısını açmaya yarar. Ancak Ketum Üstadın boynunda taşıdığı bu anahtar kırık olduğu için, Ketum Üstad anahtarın neye yaradığını bilmekle beraber, bunu kullanacak duruma henüz gelmiş değildir, zira kırık bir anahtarla hiçbir kapı açılamaz. Demek oluyor ki, bir sırrın mevcut olduğunu sadece bilmek, o sırra sahip olmak için yeterli değildir. Keza sırra sahip olmak, onu ifşa etmeye de kifayet etmez. Ketum Üstadın ağzının mühürlü olması işte bunu remzeder.

Şu halde kırık anahtar bir sınırdır ve bulunduğu yer bilinen sırra ulaşılmasını engellemektedir; derecenin işareti de bir sınırdır ve öğrenilen sırrın açıklanmasına mâni olmaktadır.

Bazı Ritüellere göre derecenin kelimesi olan ZİZON'un esasta ZİZA yani Ziya olduğunu ve İbranicede Işık, parlaklık anlamına geldiğini yukarıda belirtmiştim. ZİZA kelimesi tersten okununca AZİZ çıkar ve İbranicede kudretli, Arapçada kutsal, sevilen, çok değerli manasını ifade eder: gerçekten ışık saçan her şey hem kudretlidir, hem de kutsaldır, yani azizdir.

Bu derecenin öğretisi sembollerinde saklı ise de, bazı kavramlar üzerinde özellikle durmamız gerekmektedir.

Bir kere derece «görev» kavramını işlemekte ve yüksek derecelere ilk adımını atan masonun görevini belirgin hale getirmektedir. Bu görev çevresi ile ilgilenmek, yaşadığı mahalle, şehir, ülke ve kıt'anın, hatta bütün dünyanın sosyal problemlerini öğrenmek ve bunları çözmeye çalışmak mecburiyetini kapsamına alır. Yüksek dereceler masona yeni bir takım görevler yüklemektedir ve bunların başında da kendi içine kapanmakla, sadece kendisini düzeltmekle, kendi kusurlarını tashih etmekle yetinmemek, çevresindekilerin refah ve saadeti için, onların felâket ve ıztıraplarını hafifletmek için, gördüğü adaletsizlikleri, zulümleri, haksızlıkları bertaraf etmek için mücadele etmek gelmektedir.

Bu görevi yerine getirmek zorunda olan mason, bunda başarılı olmayacağını bilse bile, yine görevini yapacaktır: görev, bir karşılık beklemeksizin yerine getirilirse kutsaldır. Aksi halde, basit bir menfaat hesabından ibaret kalır. Nitekim derecenin ritüelinde «Bir işe başlamak için ümit etmeye, sebat etmek için başarılı olmaya ihtiyaç yoktur» denilmektedir. Hiram ölümü pahasına görevini yerine getirmekten geri kalmamıştır.

Bundan başka bu derecede mason, kaybolan kelimeyi de aramaya koyulur, gerçekten ritüelde geçen şu konuşma, Ketum Üstadın bu görevini de açıklamaktır:

Soru : Seyahatleriniz sırasında ne aradınız?

Cevap : Hakikati ve Kaybolmuş Kelimeyi.

Soru : Bu sözler neyi ifade eder?

Cevap : Hakikat, gözlerini açmak ve kenidisini mutlaka oraya götürecek olan büyük görev yoluna bakmak isteyen herkesin bulabileceği ışıktır. Kaybolmuş kelime de eski inisyelerce bilinen tamamlanmış görevi tanımaktır.


Bu kaybolmuş kelimenin anlamı nedir? Hatırlanacağı veçhile, Hiram öldürülünce, Hiram'ın zor karşısında üstad kelimesini açıklamış olmasından endişe eden Kral Süleyman, naaşın bulunması üzerine söylenecek ilk kelimenin bundan böyle üstad kelimesi olmasını kararlaştırmıştı. Şu halde önceki kelimenin kaybolmasının bir sakıncası kalmamış, bu kelime artık lüzumsuz olmuştur. Bu itibarla Ketum Üstad hangi kaybolmuş kelimeyi ve ne maksatla aramaktadır ve bu kelimeyi bulmanın faydası ne olacaktır?

Bütün bu soruların cevabını bulmak pek zordur. Şahsî tefsirimize göre bu suallere şu şekilde cevap verilebileceği kanaatindeyiz.

Üçüncü derecede Hiram dirilmiş, böylece masona ölüm karşısında ümitsizliğe kapılmaması, yaslara bürünmemesi, mücadeleyi yarıda bırakmaması, hayatın durmadan yenilendiğine, Hiram'ın yerine gelecek olanların yarıda kalan Mabedi tamamlayacaklarına inanması telkin olunmuştur. Hiram mükemmel insanı temsil eder. İsmini ikiye bölersek bu manayı daha iyi anlarız: Hi-Ram. «Hi» hem Allah hem de «canlı, yaşayan» demektir. «Ram» veya Arapça «Rahm», «yücelmiş, yükseklere çıkmış, yukarıda olan» anlamlarına gelir.

Şu halde, Hiram «yücelmiş canlı» veya «yüksek hayat» yahut «insanda tecelli eden Allah» manasını ifade eder. «Ab» arapça «Eb» yani «Baba», «Abi» ise «Babam» demektir. Bazen kullanılan «Abif» kelimesi ise hem anlamsızdır, hem de yanlıştır. Hiram, bu vasıfları itibariyle, bütün masonların ideallerindeki şahıstır, hepsinin babasıdır. Özellikle yüksek derecelere iykaaf edilen mason, bir Hiram olmayı, o suretle kardeşleri için örnek adam haline gelmeyi hedef bilmelidir. Ancak nasıl Hiram olunur? İşte kaybolan kelime Hiram'ın kendisidir. Ketum Üstada görev olarak araması emredilen kaybolmuş kelime, nasıl Hiram olunabileceğini öğrenmektir. Yüksek derecelere inisiye olan Kardeş, Hiram gibi olunca, yani o da «yücelmiş insan» ve «Masonların Babası» haline gelince, kaybolmuş kelimeyi o da bulacak, hidayete erecek ve pergelden gönyeye işte asıl o zaman geçmiş olacaktır.

Ancak bir mason ne zaman Hiram gibi olacak, ne yaparsa, nasıl davranırsa kaybolmuş kelimeyi bulduğunu anlayacaktır? Bu bir sırdır. Şimdilik, yani 4. derecede, masona kelimeyi aramaya nereden başlayacağı söylenmekle yetinilmektedir. Bu yer Mabedin eşiğinde bulunan Hiram'ın mezarıdır, yani Mabedin en kutsal yeridir. Bu derecede Mâbed masonun kendisini remzettiğine göre, masonun en kutsal yeri de kendi vicdanıdır. Şu halde dördüncü dereceye iykaaf edilen mason, işe kendi vicdanından başlamalı, kalbini temiz tutmalı, görevini karşılık beklemeden yapmalı, kardeşlerine örnek olmalıdır. Bu suretledir ki, günün birinde kendisinin de Hiram gibi olduğunu anlayacak, kelimeyi o da bulacaktır.

Ancak kelimeyi bulmak, hedefe varmış olmayı ifade etmek açısından yeterli değildir. Kelimeyi okumak ve manasını anlamak yani Hiram kadar bilgili, akıllı, cesur, fedakâr olmak, onun gibi görevine bağlı bulunmak da gereklidir. Asıl hedef işte budur. Fakat bu hedefe ne zaman varılabilecektir? Basit şekilde bütün yüksek dereceleri gördükten sonra kelimenin bulunabileceğini ve doğru bir şekilde okunabileceğini, yani hedefe ulaşılabileceğini söylemek mümkündür.

Bu kabul bir dereceye kadar doğrudur. Çünkü yüksek derecelerin ihtiva ettiği doktrinin tamamı ancak bu suretle öğrenilmiş olur. Yalnız bir hususu unutmamak icap eder. Bir masonun gerçek derecesi, kendisine tevcih olunan ve matrikülünde ve hüviyet varakasında yazılı bulunan derece değildir. Gerçek derece onun hak ettiği, fikren, manen ve ahlaken bilfiil eriştiği derecedir. Matrikülünde yazılı olan derece ne kadar yüksek olursa olsun, bu dereceyi hak etmemiş, fikren ve ahlaken yücelmemiş olan kimse, kelimeyi okumak ve anlamak şöyle dursun, onu bulduğunu dahi iddia edemez. Buna karşılık Hiram gibi yücelmiş bir Kardeş, kelimeyi bulmuş, okumuş ve manasını kavramış olduğu içindir ki, henüz yüksek derecelere iykaaf edilmemiş olsa dahi, en yüksek dereceyi esasen hak etmiştir. Şu halde Rit'in en yüksek derecesine iykaaf edinildiği zaman değil, buna gerçekten lâyik olunduğu, buna her bakımdan hak kazanıldığı zamandır ki hedefe varılacak, kaybolmuş kelime bulunmuş, okunmuş ve manası anlaşılmış olacaktır.

Hedefe ulaşmış olmanın bir anlamı daha vardır. Hiram öldükten sonra dirilmiş, yani ölümsüzlüğe erişmiştir. Üstad dokunuşu onun dirilmesini sağlamış, yani Hiram kendisinden sonra gelen Üstadların şahsında canlanmıştır. Şu halde hedefe varan, yani kelimeyi okumak suretiyle Hiram gibi olabilen Üstad Mason da ölümsüzlüğe kavuşacak, çünkü kendisinden sonra gelenlerin kendisini aynı suretle, yani Üstad dokunuşu ile yaşatacaklarını bilecektir.

O nasıl Hiram'ı aramış, bulmuş ve hatırasını anarak yaşatmışsa, kendisinden sonra gelenler de onu arayacak, bulacak ve hatırasını anarak yaşatacaktır. Her ne kadar Ketum Üstad kelimeyi aramak için yola çıkarken hedefe varacağını beklemez ve başarılı olmasa dahi aramasında devam ederse de, hedefe vardığı takdirde, ölümsüzlüğe de kavuşabileceğini bilecektir. Ketum Üstad bu yolun yolcusudur, iykaaf sırasında yaptığı sembolik seyahatler onun yolunu aydınlatacak, kırık anahtar günün bilinde tamamlanacak ve kelimeyi bulup okuduğu zaman ZİZA kelimesi ve Z harfi ile sembolize edilen büyük bir ziyanın içinde parıldadığını görecek ve aynı ânda da en yüksek dereceye eriştiğini, Hiram gibi yüceldiğini, kendisinin de bir aziz olduğunu, yani kelimeyi bulup okumayı başardığını anlayacaktır.

Bu yazı ; Bornocu Ersan Tarafından yazılmış olup, , kategorisine eklenmiştir. Bu ve buna benzer yazıları RSS 2.0 . ile takip edebilir, ve eğer istersende bu yazıya 1 yorumda sen yapabilirsin!

0 yorum for " 4.Derece Ritüeli Açıklaması "

Cevap Bırakın

Reklam